Cengiz İlhan / Karşıyaka Çocuğu / 2
Vapurlar, Tramvaylar
Hepimizin bir vapuru vardı; benim vapurumun adı Ankara’ydı.
Bu vapur hareket halindeyken düzgün aralıklarla, davul çalınıyor gibi, büyük gürültü, gümleme desem belki daha doğru, bir ses çıkarıyordu, belki de bu yüzden onu seçmiştim!
Tahta vapur iskelesinden kalkıp Alsancak’a doğru dönünce beklerdim; Güm! Güm! Güm! Ne kadar çok gülerdim! Diğer vapurlar: Cumhuriyet, Güzel İzmir, Uşak… Aklımda kalan bunlar.
Gümrük’te, şimdi Pier’in (eski Balıkhane) sonu, mendireğe bakan ucu kömür deposuydu, vapurlar kömürlerini oradan alırdı. Vapur yolculuklarımızı: Konak’tan Pasaport’a, önünden her geçişte kömür deposunun o karanlık, bir hayli korkutucu görüntüsünü, sırtlarında kömür çuvallarıyla koşuşan işçileri, ürkek ve meraklı çocuk bakışlarımı hâlâ hatirlıyorum.**
Sur ile Efes‘in gelişi bütün Karşıyakalıları çok etkilemiş, bir bakıma devrim olmuştu. Büyük, hızlı ve çok konforlu vapurlardı. Koyu, yoğun vapur dumanları, gümlemeleri artık yoktu; mazotlu, sessiz motorlarını birbirimize anlatıyorduk.
Hepimiz çok şaşırmıştık, meraklı bir kalabalık iskelede toplanıyor, yanaşıp kalkmasını merakla ve zevkle izliyordu. Almanya’da Krupp (Friedrich Krupp Germaniawerft) fabrikaların da yapılmış” diyorlardı. Şehrimiz, modern körfez taşımacılığıyla çok gururlanıyordu.
————————————————————–
** İzmir’in geri alınmasında Körfez’de işleyen vapurlardan en iyilerden olan Müsavat vapuru, bazı Yunan zabitlerine ve işgal sırasında Yunanlılarla iş birliği yapmış bazı kişilere Midilli’ye kaçırmıştı.
Diğer körfez vapurları da işe yaramayacak kadar eskimiş ve seyr-i seferden kalkacak hale gelmiş olduğundan Körfez’de ulaşımın sağlanması ve Yalılardan özellikle Karşıyaka’dan her gün İzmir’e gelip gitmek zorunda olan halkın nakli için, imtiyazı vakti ile Ermenilerin elinde bulunan körfez vapurlarının Türk bir idareye devri gerekmişti.
Bunun üzerine mevcut vapurların tamiri ve yenilerinin tedariki ile körfez yolcu naklinin imtiyazı Uşakizade Muammer bey‘e verilmişti.
Yeni imtiyaz idaresi mevcut vapurlara ilaveten birkaç yeni vapur daha satın alarak İzmir’e getirmiş ve nakliyata tahsis etmişti.
Bu vapurlar şunlardı; Çankaya, Duatepe, Uşak ve sonradan alınan Karşıyaka ve Göztepe vapurları.
Bunlar da bir müddet işledikten sonra ve Lozan konferansı hükümleri gereğince sahillerimizdeki kabotaj hakkı tamamen Türklere intikal ettikten sonra, bu vapurların da gelirlerinin, giderlerini ödeyemediğini gören imtiyaz sahibi bu işten feragat etmişti.
İşte o sırada İzmir limanında bütün kabotaj işleri yabancıların elinde bulunduğundan, ve Lozan konferansı gereğince yabancılar artık bu haktan istifa edemeyeceğinden limanda yabancılar elinde bulunan, şat ve mavnaların ve bunları çekmek için kullanılan römorkörlerin ve istimbotların, Türkler veya Türk şirketler tarafından işletilmesi gerekiyordu.
İşte bu sebeple yabancılardan her biri ellerinde bulunan şat ve römorkörleri, ya hakikaten, ya da muvazaa yoluyla Türklere devir ve ferağ ediyorlardı.
Tam o zaman da sermayesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından tamamen temin ve tediye edilmiş olan bir İzmir Körfez Vapurları ve Liman İşleri Tahmil ve Tahliye şirketi teşekkül ederek işe başladı.
Bilahare yolcuların kolaylıkla ve selametle gidip gelmelerini temini için Konak’ta kışla önünde, Karşıyaka’da betonarme ve ahşap birer iskele yapılmıştı.
En son mebusumuz Celal Bey’in (Bayar) iktisat vekaleti zamanında İzmir ile Karşıyaka arasında, ve diğer iskelelere sefer yapmak üzere Efes ve Sur isimlerinde iki mükemmel vapur İzmir nakliyatına tahsis olunarak halkın istirahati emniyeti temin edilmiştir. (M.Kamil Dursun, İzmir Hatıraları, Akademi Kitabevi,1994, sayfa, 141-143)
————————————————————–
Karşıyakalılar böyle şaşırtıcı bir olayı, bir defa da, fuarda sergilen o zamanın deyimiyle “burunsuz otobüs‘te” yaşadılar; önünde motor bölümü olmayan bir şehir otobüsünü, daha önce böyle bir şey ne görülmüş ne duyulmuştu, ilk defa görüyorlardı.
Merakla birbirlerini anlatıyor, Kültürpark’a seyre gidiyorlardı. Fuar kapandıktan sonra bu burunsuz otobüs servise girdi. Artık İzmir’in diğer şehirlerde, hatta İstanbul’da bile bulunmayan bir burunsuz otobüsü vardı, önümüze gelene anlatıyor, övünüyorduk.
Eski tahta vapur iskelesi, yani beton iskele yapılır yapılmaz gözden düştü, terk edildi. kısa bir süre sonra da yıkıp kaldırdılar.
Artık Karşıyakalı beyler, hanımlar vapurlarını yeni, modern iskelede bekliyor, Sur’un ya da Efes’in rahat koltuklarında gazetelerini okuyor, sohbet ediyordu. Bu vapurların arka aşağı ve arka yukarı katları birinci, ön tarafları ise ikinci mevki olarak ayrılmıştı. Vapurun arka aşağı katında sigara da yasaklanmıştı, içilmiyordu.
Bura da bir konuya açıklık getirmem gerek; Çok uzun bir süre belki 50-60’lı yıllara kadar, banliyö trenleri dışında, Karşıyaka’nın Alsancak ve Konak ile karadan, genel ulaşım bağlantısı yoktu.
Belediye otobüsleri çalışmıyordu. 1930’lu yılların başında, tahta iskelenin yanında, özel otobüslerin durak yerini, “Alsancak-Konak” diye bağıran değnekçiyi çok iyi hatırlıyorum. Ama sonra onu da kaldırdılar. Özel otomobil ise o da dönemlerde hayal bile edilemezdi. Herkese vapura mecburdu. Birbirini tanıma belki ortak bir arzuydu, ama daha çok bu birliktelik yaşam zorunluluğundan kaynaklanıyordu.
Mevki farkı bir taraftan da, Yalı’nın kendisini arka sokaklardan ayırma tutumuna uygun düşüyordu; bunun başka türlü ifadesi de denebilirdi.
Vapurun arka aşağı katına Karşıyaka yalısına, İzmir’in seçkin tabakasına dersem yanlış olmaz tahsil edilmiş sanırdınız; selamlaşma, oturup kalkma, hal hatır sorup konuşma; görgü kuralları en ince ayrıntılarına kadar ve büyük bir dikkatle uygulanıyordu.
Rahmetli abimin tanımladığı gibi, “misafir kabul salonuydu”. Bu yıllarca böyle gitti, alt aşağı kat hiçbir zaman, birinci mevki bileti de olsa da hemen herkesin, özellikle öğrencilerin girip oturabileceği bir yer olmadı.
İstisnası savaş yıllarıdır, kaç yıl sürdü hatırlamıyorum, Almanlar Yunanistan’ı, Sakız’ı ve Rodos dahil 12 adayı işgal edip savaş kapımıza dayanınca Sur ile Efes bir ara ortalıktan kayboldu, sonra birer mayın gemisine dönüştürülmüş olarak geri döndü.
Alt aşağı kat artık yoktu, misafir odası kapatılmıştı, bütün vapur askeri renklere alacalı olarak boyanmış, koltuklar kaldırılmış, zemine, denize doğru meyilli olarak uzanan ray döşenmişti. Mayın gemisi olmuşlardı; gerektiğinde askeri hizmet verecek, mayın dökeceklerdi.
Karşıyakalılar Sur ve Efe vapurlarını çok sevmiş, çok tutmuştu. 1950’li yıllarda, savaştan sonra yerlerine gelen Selçuk ve Bergama’da tıpatıp eşleri oldu. Son dönemlerde elde geçirilen Bergama hala çalışıyor.
Karşıyaka’da şehir merkezi, hala da öyle, hep iskele’dir. Soğukkuyu, Naldöken ve Papaz (Bostanlı) İskele’ye göre, sırasıyla kuzeydeki ve batıdaki uzak semtlerdir.
Vapur saatlerine uygun olarak, her yarım saatte bir, tramvaylar yolcularıyla birlikte bir gider bir gelirdi. Elektrikli tramvay Karşıyaka’da hiç olmadı, hepsi tek atlı tramvaydı.
İlk harekette atlar zorlanırdı. Kalabalık saatlerde bu zorlanma daha da artar, yolcuların inip yanlardan da iterek çekici ata yardımcı olmaları gerekirdi; tekerler bir iki defa döndükten, tramvay ilk hızı aldıktan sonrası kolaydı, keyifli bir yolculuktu. Hele yaz günleri.
Kışlık tramvaylar, elektrikli tramvaylar gibi kapalıydı. Tramvay durdu, kalkacaktım, annem elimden tutmuştu, “dur” dedi. Çiftefırınlar durağına (Soğukkuyu’ya doğru Zübeyde Hanım parkı’nın biraz ilerisi) gelmiştik, istasyon durağında daha vardı.
Soğuk kış gecelerinde, İzmir’in ünlü ayazında, Soğukkuyu’dan eve dönerken, kışlık tramvayda yarı uykulu, çok üşür, iki büklüm, ellerim cebimde titrer dururdum.
Yazlık travmayların dört tarafı açıktı, sadece üstü kapalıydı, yanlarında her oturma sırasında başında cilalı tahtadan dikmeler, bu dikmelere bağlı güneş perdeleri bulunuyordu.
Banyolarda (deniz hamamı da derlerdi) kapıcı, Papaz (Bostanlı) tramvayının her yaklaşımında bir çan çalar, müşterilere haber verirdi.
Önce Soğukkuyu ve Naldöken tramvayları kaldırdılar. Papaz tramvay yolu yalıların hemen önündeydi, kırklı yılların başlarında tramvay yolunu deniz kenarına alarak korudular.
Yolculuk tam bir keyfe dönüşmüştü; bir tarafta deniz, isparoz yansımaları, tatlı bir imbat serinliği, öbür tarafta, bakımlı bahçeleri, kameriyeleri, heykelleri, palmiyeleri ile alışılmadık güzellikte yalılar, uzakta batıda ünlü körfez grubu, yolculuk günlük bir ulaşımdan çok bir lunapark eğlencesine dönüşüyordu.
Yaşamın basit, o ölçüde sade ve sakin güzelliği çepe çevreydi. Kim olursa olsun, insanın böyle bir yolculukta duygulanıp etkilenmemesi, bir an için de olsa, günlük sıkıntılarını unutup mutlu hayallere dalmaması imkansızdı.
Şimdi ne o vapurlar, ne de o tramvaylar var! Tarihsel ve turistik yaşam değerlerinin öne çıktığı günümüzde Karşıyaka bu önemli özelliğinden neden mahrum kalıyor?
Sahilden, Bostanlı (Papaz) atlı tramvayı neden geri gelmiyor?
D e v a m E d e c e k . . .
Cengiz İlhan / Karşıyaka Çocuğu / 1
1 Yorum
Güzel Karsıyaka, her zaman güzelsin. Seni kirletenler buraların insanları değil, üzülme mutlu kal.