Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Karşıyaka Belediyesi
1906’da Karşıyaka’daki gelişmeleri konu alan bir gazete yazısı, Karşıyaka sahil yolunun otuz sene önce yani 1870’lerde baştan aşağı bataklık, havasının kötü, sakinlerinin ise hastalıklı olduğunu kaydettikten sonra yolları yapılan, bahçeleri kurulan, yakında tramvayın işleyeceği ve mekteplerinin açılacağı Karşıyaka’nın tek eksiğinin telgraf name olduğunu ileri sürmektedir.
Böylece Karşıyaka bir sayfiye mekânı olmaktan çıkıp, neredeyse kendi başına yetebilen, insanların İzmir’e gitmeye ihtiyaç duymadan işlerini halledebileceği bir iş mekanı olabilecektir.
Aynı dönemde İzmir’de yayınlanan Rumca gazetelerden Armonya da Karşıyaka’nın havagazıyla aydınlatılması girişimi konusunda yayınladığı bir makalede aynı konuya işaret ederek bir zamanlar avcıların, çulluk avlamak için sahil boyundaki bataklıklara kayıkla ulaştığı Karşıyaka’nın, uygarlık göstergesi olan her türlü araca sahip, muntazam bir şehir haline geldiğini yazmaktadır.

Her iki gazetenin anlatımlarında o günün koşullarında bir abartı payı bırakılsa da son otuz yılda gerçekleşen ilerlemeler konusundaki saptamaları son derece yerindedir. Karşıyaka’nın gelişmesi konusundaki ilk işaretler XIX. yüzyılın ilk yarısında kendisini göstermekle birlikte asıl gelişmenin İzmir-Kasaba demiryolu hattının 1865’te Karşıyaka’ya ulaşmasıyla başladığı söylenebilir. 1884’de kurulan Hamidiye Vapur Şirketi’nin Karşıyaka’ya düzenli vapur seferlerini başlatması gelişmeyi hızlandırmıştır.
1891 salnamesine göre Karşıyaka’da, köyler hariç 832 ev ve 1080 nüfus bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz bahar ve yaz aylarında Karşıyaka nüfusu bu sayının çok daha üstüne çıkmaktaydı. Karşıyaka nüfusunun artması ve yerleşim alanının gittikçe büyümesi kaçınılmaz olarak belediye ihtiyaçların daha fazla kendini hissettirmesini de beraberinde getirdi. 1880’lerin ikinci yarısında kendisi de genç bir belediye olan ve henüz emekleme aşamasında bulunan İzmir Belediye dairelerinin Karşıyaka’ya doğrudan hizmet götürmesi ise son derece zor görünüyordu.
Bu nedenle İzmir Valiliği, Karşıyaka’da bir belediye kurulması, böylece bölgeden elde edilecek gelirle yine bölgenin beledi ihtiyaçlarının karşılanması düşüncesiyle harekete geçti. Böylece Aralık 1887’de Karşıyaka Belediyesi kuruldu. Elimizde kesin bilgiler olmasa da ilk aşamada Karşıyaka Belediyesinin, üst makam olarak sadece İzmir Valiliği’ni tanıyan bağımsız bir belediye şeklinde örgütlendiğini düşünüyorum.

Çünkü Karşıyaka Belediyesi’nin kurulduğu 1887 yılında İzmir bile iki ayrı bağımsız belediye dairesine ayrılmıştı. Günümüzde Fevzi Paşa Caddesi’ne denk düşen bir hatla ikiye ayrılan İzmir’in Müslüman ve Musevi nüfusunun yaşadığı bölge birinci, daha çok gayrimüslim nüfusunun yaşadığı bölge ise ikinci belediye dairesinin yetki alanını oluşturuyordu. Bu belediye dairelerinin gelirleri, ihtiyaç duyulan hizmetlerin karşılanmasında yetersiz hale gelince 1889’da birleştirilmiştir.
Karşıyaka Belediyesi
O dönemde benzer sorunları yaşayan Karşıyaka Belediyesi’nin de bağımsızlığını kaybedip İzmir Belediyesi’ne katıldığı, ancak Karşıyaka’daki beledi hizmetlerin doğrudan İzmir’den yürütülmesi zor olduğu için de, Karşıyaka’nın bir belediye şubesi olarak kabul edildiği anlaşılıyor.
Belediye şubesi, Osmanlı belediye hukukunda başlarda, yeterli geliri olmayan, bu nedenle de önemli beledi hizmetlerin sağlanmasında daha güçlü bir merciinin yardımına muhtaç olan yerler için düşünülmüş bir çözümdü. Belediye şubesinin yine bölge halkı tarafından seçilen bir belediye meclisi ve reisi bulunuyordu. Belediye şubesi, kanunla saptanmış olan beledi vergileri kendi kadrosundaki görevliler aracılığıyla topluyor, yine bir belediyenin yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri elemanları aracılığıyla ifa ediyordu.
Doğaldır ki tüm bu işleri bütçesinin olanak verdiği ölçüde gerçekleştirebilirdi. Bütçesini de kendi hazırlamakla birlikte, bütçenin onaylanması veya üzerinde düzeltme yapılması merkez belediyenin müdahale edebileceği bir konuydu. Bölgede imtiyaz gerektiren yatırımlar konusunda girişimde bulunma yetkisi merkez belediyeye ait olduğu gibi, müteahhit aracılığıyla yürütülmek istenen işlerin münakasaya veya müzayedeye çıkarılması da yine merkez belediye tarafından gerçekleştiriliyordu.

Örneğin 1893’te Karşıyaka Belediyesi’ne ait olan zebhiye (hayvan kesiminden alınan belediye vergisi) vergisi 16150 kuruş taban fiyatla İzmir Belediyesi tarafından müzayedeye çıkarılmış, artırmaya talip olanların İzmir Belediyesi’ne başvurmaları istenmişti.
Yine Karşıyaka belediyesinin sandığına ait 1905 yılı iskele rüsumunun, bir yıl önceki bedeli olan 1310 kuruş üzerinden eski mültezimine ihale edildiği İzmir Belediyesi tarafından ilan edilmişti. Bu arada Karşıyaka Belediyesi tarafından gerçekleştirilen bazı uygulamalar basın tarafından İzmir Belediyesi’nce de benimsenmesi amacıyla örnek gösteriliyordu.
Karşıyaka Belediyesi de hızla büyüyen ihtiyaçlara, herhalde bütçesinin olanak verdiği oranda cevap vermeye çalışıyordu. 1887–1908 arasını Karşıyaka Belediyesi’nin ilk dönemi olarak nitelendirirsek, bu dönemde doğrudan Karşıyaka Belediyesi’nin eliyle gerçekleşmiş iki önemli girişim saptayabiliriz. Bunlardan ilki, 1900 yılında, Karşıyaka tren istasyonundan Soğukkuyu’ya uzanan yolun vilayet başmühendisi, Karşıyaka mühendisi, İzmir Belediye mühendisi nezaretinde açılmasıdır.
Diğeri ise 1904’de yeni bir belediye binasının inşa edilmesidir. Temeli 13 Mayıs’ta törenle atılan bina için bütçeden 168 lira ayrılmıştı.
Ancak anılan dönemde Karşıyaka’daki en önemli kamu yatırımı, İzmir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Karşıyaka tramvaylarıdır. İnşa düşüncesi ve ruhsat talebi Kasım 1904’de dayanan, Karşıyaka iskelesinden Osmanzade (Aksoy) yönünde Papas İskelesi (Bostanlı), Naldöken ve Soğukkuyu’ya doğru üç koldan ilerlemesi planlanan tramvay hatlarının ilk aşamada 591.580 kuruşa mal olacağı hesaplanmıştı.
İhalesi Mart 1905’te yapılan Karşıyaka tramvay inşaatını, İzmir tüccarlarından Avadis Efendi’nin kefil olduğu Agop Harenç 485000 kuruşla ihaleyi kazanarak üstlenmişti.
Aynı zamanda Göztepe Tramvay Şirketi’nin de yöneticisi olan Harenç Efendi, şartnameye göre, Karşıyaka’nın Donanmacı iskelesinden başlayarak üç kola ayrılan ve birincisi Soğukkuyu’ya, ikincisi Osmanzade yönünde Papas iskelesine ve üçüncüsü Naldöken’e varacak olan toplam 5750 metre uzunluğundaki tramvay hatlarını İzmir Belediyesi adına inşa etmeyi üstleniyor, ayrıca tramvay hattını altısı açık ve altısı kapalı 12 vagonla birlikte teslim etmeyi kabul ediyordu.

Tramvay hatlarının bedeli ve Karşıyaka Belediyesi’nin gelirleri birlikte düşünüldüğünde tramvay işinin neden doğrudan İzmir Belediyesi tarafından üstlenildiği anlaşılır. Karşıyaka Belediyesi’nin 1905 yılı gelirlerinin toplamı 124000 kuruş civarındaydı. Belediye şubesinin aynı yıla ait masrafları düşüldükten sonra eline kalan paraysa sadece 307 kuruştu.
Dolayısıyla Karşıyaka Belediyesi’nin mevcut gelirleriyle böyle bir tramvay projesini hayata geçirebilmesi hayalden öteye geçemezdi. Kısa sürede inşası başlayan tramvay hattı bütün hatlarıyla yaklaşık bir yıl sonra tamamlandı.
Bir ay sonra düzenlenen yeni bir müzayedeyle de işletmesi on yıllığına Franko-Belej Şirketi’nin İzmir’de bulunan su şirketi müdürü Mösyö Agust Kindorf’a ihale edildi.
Tramvay hattı döşenmesiyle paralel yürütülen bir diğer çalışma da aydınlatmada kullanılacak olan havagazının Karşıyaka’ya getirilmesidir. Havagazı Şirketi ile yapılan anlaşmaya göre, tramvay hattı boyunca 100 adet havagazı feneri dikilecek ve kendisine yıllık 400 lira ödenecekti. 400 liranın 100 lirası İzmir Belediyesi kasasından karşılanırken, geri kalan 300 lirası Karşıyaka Belediye şubesi tarafından toplanan vergilerden ödenecekti.
Havagazı borularının döşenmesi Kasım 1906 başlarında tamamlandı ve 13 Kasım’da Karşıyaka sahili petrol yerine havagazıyla aydınlatılmaya başlandı. Ayrıca Karşıyaka’nın çeşitli yerlerine yüz tane havagazı feneri konuldu.
Tramvayların vapur seferleriyle bağlantılı bir şekilde işlemeye başlaması, havagazının gelmesi, yeni yolların açılması, mevcut yolların iyileştirilmesi, İzmir’e telgraf hattının çekilmesi Karşıyaka’ya olan rağbeti büyük ölçüde artırdı. Örneğin o zamana kadar taş ocağından ibaret ve hemen hemen gayri meskûn olan Naldöken bile kısa sürede şenlendi.
Nitekim 1906’da yapılan bir sayımda Karşıyaka ve civarı nüfusunun 10500 kişiye ulaştığı, bunlardan 9000’inin Müslüman, 1500’ünün de Hıristiyan olduğu anlaşılmıştı. Aynı sayımda bina sayısı da 2706’sı Müslümanlara ve 600’ü Hıristiyanlara ait olmak toplam 3306 olarak saptanmıştı.
Armonya gazetesi, Yamanlar suyunun Karşıyaka’ya getirilmesi projesi de gerçekleştiği takdirde Karşıyaka’nın “sakin ve asude bir hayat-ı mesudane” sürmek isteyenler için bütün üstünlükleri haiz olacağını yazmaktaydı.

Ancak gazetelerin Karşıyaka hakkında yansıttıkları bu olumlu gelişmelerin yanında pek çok sorunun varlığı da gözden kaçmamaktadır. Armonya gazetesinin üstü kapalı bir şekilde dile getirdiği su sorunu bu sorunlardan sadece birisidir. Bataklıkların yarattığı tehlikeler, düzensiz yapılaşma, yolların yetersizliği, esnaflar üzerindeki denetimsizlik, ulaşımda meydana gelen aksaklıklar vb. sorunlar hakkındaki şikâyetler ve belediyenin bu sorunlar hakkındaki yetersizliği II. Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte yağmur gibi gazete sütunlarındaki yerlerini almaya başlayacaktır.
Ve doğaldır ki tüm bu sorunlar önce belediye yönetimini vuracaktır. II. Meşrutiyet’i ilanını izleyen aylarda Karşıyaka’daki ilk değişim, belediyesi meclisinde yaşandı ve istifa eden bazı üyelerin yerine yenileri geldi.
Ancak Meşrutiyet’in ilk aylarında yaşanan kaos ortamında, İzmir’de olduğu gibi Karşıyaka’da da vergilerin toplanamaması belediyeyi iflasın eşiğine getirdi. 18 Eylül 1908 tarihli bir gazete haberinde Karşıyaka Belediyesi’nin iki aydır vergilerini toplayamadığı gibi ihalelerin de yapılamadığı kaydedilmekte, belediye kasasında sadece 800 kuruşun kaldığı iddia edilmektedir.
Buna karşılık belediyenin, havagazı şirketine temmuz-ağustos ayları için 4900 kuruş, temizlik müteahhidine 3210 kuruş, belediyeye gelir getirmesi için inşa edilen Papas iskelesinin tamiratı nedeniyle kerestecilere 1423 kuruş, fenerciye 549 kuruş, kordonu sulayan işçilere 570 kuruş ve belediye çalışanlarına 2700 kuruş olmak üzere toplam 16590 kuruş borcu bulunuyordu.
Parasını alamayan temizlik arabacıları çalışmayı durdurmuş ve havagazının kesilmesi tehlikesi ortaya çıkmıştı. Bunun karşısında Karşıyaka Belediyesi, başta İzmir Belediyesi ve bankalar olmak üzere 200 lira borç arayışına girmişti.
Aynı sıralarda İzmir Belediyesi’nin de benzer sorunlarla uğraştığını ve borç para arayışı içinde olduğunu ekleyelim. Karşıyaka’nın para sorununu nasıl çözdüğünü ve borçlarından kurtulduğunu bilmiyoruz, ancak 1909 yılının Karşıyaka Belediyesi için yeni bir dönemin başlangıcını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Uzun bir aradan sonra Şubat 1909’da toplanan Aydın Vilayeti Umumi Meclisi, İzmir Belediyesi’nin üç daireye bölünmesini, Karşıyaka ve Buca şubelerinin de ayrı ayrı idare edilmesini kararlaştırdı.
İlerleyen yıllarda kentsel düzlemde büyük tartışmalara yol açan İzmir Belediyesi’nin üç daireye bölünmesi gerçekleşmediyse de, Karşıyaka Belediyesi, Umumi Meclisin kararını izleyen birkaç ay içinde bağımsız bir statüye kavuştu. İzmir Valiliği bir yandan kentteki beledi yapıyı yeniden örgütlemeye çalışırken, diğer taraftan Karşıyaka’nın ulaşmış olduğu seviyenin idari örgütlenmede “nahiye” haline gelmesini gerektirdiğini düşünüyordu.

Bu amaçla Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen 19 Ocak 1909 tarihli Vilayet İdare Meclisi kararında, Karşıyaka’nın sahip olduğu coğrafi konum nedeniyle büyük rağbet gördüğünü, Kasaba hattında çalışan trenlerin, yeni açılan İzmir Karşıyaka şosesinde kira arabalarının, körfezde seyrüsefer eden şirket vapurlarının ve vapur iskelesinden Soğukkuyu Alaybey – Naldöken ve Osmanzade iskelesinden geçerek Papas köyüne kadar sahil boyunca işleyen tramvayların ulaşım sorununu çözdüğünü belirtilmekteydi.
Bu nedenler, Karşıyaka yeni yeni oluşmuş bir takım büyük ve düzenli mahallelerden başka Dedebaşı, Sıralı, Tahtacı, Sancaklı, Yamanlar, Şemikler, Boşnak, Tomaza ve Papas köyleriyle üç bin hanede on üç bine yakın nüfusa ulaşmasını sağlamıştı. Yazının devamında, erkek ve kız ilk ve orta okullarıyla, sahil boyunca bir takım ecnebi ve konsolosların ikamet ettiği evleriyle, muntazam belediye dairesi ve telgrafhanesiyle pek çok nahiyeden daha büyük olan Karşıyaka’nın, nahiye hüviyetine kavuşturulmasını istiyordu.
Dahiliye Nezareti Valiliğe gönderdiği cevabi yazıda Karşıyaka’nın nahiye haline getirilmesinin “derdest arz ve istizan” bulunduğu belirtmesine karşın bir sonuç çıkmadığı anlaşılıyor. Bu girişimin, bir iki ay sonra Osmanlı hükümet merkezinin 31 Mart ayaklanmasıyla birlikte büyük bir kargaşaya sürüklenmesi ve akabinde meydana gelen saltanat değişikliği hengâmında gürültüye gittiğini düşünebiliriz.
Ayrıca unutmamak gerekir ki, Karşıyaka’nın nahiye haline getirilmesine çalışan Rauf Paşa aynı ay içinde yani Ocak 1909’da görevden alınmış, halefleri Galip Bey, Mehmet Ferit Paşa ve Müşir Kazım Paşa da birkaç ay valilik yaptıktan sonra vilayetin belli başlı sorunlarına bile nüfuz edemeden aynı akıbete düşmekten kurtulamamışlardı.
Daha sonra İzmir valiliğine atananların da daha uzun ömürlü makamlarını koruduğu söylenemez. Biz yine Karşıyaka Belediyesi’ne dönecek olursak; Belediye bağımsızlığını elde etmişti etmesine ama mevcut gelirleri beledi hizmetleri yerine getirmesine yetmiyordu. Üstelik İzmir Belediyesi, Karşıyaka’nın kendisinden ayrıldığını belirterek havagazı şirketine ödemekte olduğu 100 lirayı kesmiş, onu da ödemek Karşıyaka Belediyesi’ne kalmıştı.
Bu durumda Karşıyaka Belediyesi, Karşıyaka tramvaylarından elde edilen gelirin kendisine verilmesi için Valilik’e başvurmuş, ancak talebi İzmir Belediye bütçesinin açık vereceği gerekçesiyle başta reddedilmişti.
Ancak Karşıyaka Belediyesi’nin ısrarlı itirazları üzerine Vilayet İdare Meclisi yeniden toplanarak tramvaylardan elde edilen gelirin İzmir Belediyesiyle Karşıyaka Belediyesi arasında eşit şekilde paylaştırılmasını kararlaştırmıştı. İzmir Belediyesi de buna yanaşmayınca konu Şura-yı Devlet’te incelemeye alınmıştı.

Bu arada mali yetersizlikler karşısında kalan Karşıyaka Belediyesi yönetimi istifa etmiş, yeniden yapılan seçimler sonrasında İzmir’in önde gelen tüccarlarından Bezzazzade Hacı Mustafa Efendi belediye reisliğine getirilmişti. Onunla birlikte Bekir Behlül, Leblebicizade Fazıl, Manolaki Petrokokino, Alfred Bernseli, Aleksandr Garez ve Petro Apostoledi yeni belediye yönetimini oluşturdu.
Ne yazık ki şanssızlıklar bir türlü Karşıyaka Belediyesi’nin yakasını bırakmadı. Tramvay hâsılatının belediyeler arasında paylaşılmasının Şurayı Devlet tarafından onaylandığı haberi gazetelerde yayınlandığı sırada 4 Ocak 1910’da Bab-ı Ali yangını vuku buldu. Ve konuyla ilgili tüm belgeler kül oldu. Yazışmaların tekrarlanması ve konunun yeniden incelenerek karara bağlanması iki yıl daha götürmüş ve Karşıyaka Belediyesi tramvay gelirinden ancak 1912 ortalarından itibaren yararlanmaya başlayabilmiştir.
1912’de süreleri dolan belediye meclisi üyeleri için yapılan seçimlerde yine aynı kişilerin seçilmesine ve Bezzazzade Hacı Mustafa Efendi’nin belediye reisliğinin devam etmesine bakılırsa Karşıyaka Belediyesi’nin biraz istikrar kazandığı düşünülebilir.
Hatta 1913’te Karşıyaka’nın elektrikle aydınlatılması bile gündeme gelmiştir. I. Dünya Savaşı süresince Karşıyaka Belediyesi’nin yapısındaki gelişmeler ve çalışmaları hakkında bilgi sahibi değiliz. Kâğıt darlığı içinde gittikçe küçülen ve sayfa sayısı azalarak en sonunda tek yaprağa düşen gazeteler, sütunlarını daha önemli gördükleri olaylara teksif etmiş olmalıdır. Yalnızca Mütareke döneminde çıkan haberlerden, I. Dünya Savaşı yıllarında Karşıyaka Belediye reisinin değiştiğini ve Bezzazade Hacı Mustafa Efendi’nin yerine Halil Bey adında bir şahsın geldiğini öğreniyoruz.
Ancak aynı haberlerden öğrendiğimiz daha da önemli olan gelişme, 1918 yılı başlarında Karşıyaka Belediyesi’nin lağvedilerek yeniden İzmir Belediyesi’ne bağlı bir şube müdürlüğü haline getirilmesidir. Gazete, o sırada hakim olan anlayış üzere, görevinden ayrılan Vali Rahmi Bey’in bu uygulamasını eleştirerek aktarmakta ve Nureddin Paşa’nın vali vekili olarak atanmasıyla birlikte Vilayet İdare Meclisi’nin, Karşıyaka Belediyesi’nin yeniden bağımsız bir yapıya kavuşturulması kararını verdiğini bildirmektedir.
29 Ocak 1919 tarihine ait olan bu gazete haberine göre yeni bütçe mart ayında düzenleneceğinden dolayı, işlemlerin ve belediye seçimlerinin bu aya kadar Vilayet Mektupçusu Vasfi Bey’in nezaretinde tamamlanması da kararlaştırılan konular içindedir.

Nitekim seçimlerin yapılmasına kadar da şubenin müdüriyetine, Karşıyaka Belediye’sinin lağvedilmesi sırasındaki reisi olan Halil Bey getirilmiştir.
Mütareke döneminde İzmir geleceği konusundaki kaygıların ön plana çıktığı ortamda Karşıyaka Belediye’sinin yeni yönetimini belirlemek amacıyla yapılması gereken seçimlerin sürekli ertelendiği anlaşılıyor. Nurettin Paşa’nın yerine valiliğe atanan İzzet Bey’in önce eski yönetimin devam etmesini istediği, daha sonra seçime gidileceğini açıklaması da sonuç getirmemiş ve işgalle birlikte tamamen unutulmuş olmalıdır.
1 Mart 1920’de, büyük olasılıkla Yunan işgal yönetimi isteğiyle, Karşıyaka Belediyesi reis ve üyeleri Vilayet İdare Meclisi’ne çağırılmış, belediye çalışmaları sorgulanmış ve sonunda Halil Bey görevinden alınarak yerine üyelerden Hüsnü Bey getirilmiştir.
İşgal döneminde Karşıyaka Belediyesi ve faaliyetlerini arkadaşım Doç. Dr. Engin Berber’in bildirisinden hep birlikte öğreneceğiz. İzmir’in Kurtuluşu’nu izleyen aylarda yeniden yapılanan Karşıyaka Belediyesi’nin başına, daha sonra Altay soyadını alacak olan Fikri Bey (Fahrettin Altay’ın kardeşi) getirildi. Fikri Bey, Karşıyaka Belediyesi’nin lağvedilerek, Karşıyaka’nın İzmir Belediyesi sınırlarına dahil edildiği Temmuz 1930’a kadar bu görevini sürdürdü.
Karşıyaka Belediyesi’nin Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki serüveni, bir türlü mali sorunlarını çözümleyememesi nedeniyle büyük sıkıntılar içinde geçmiştir. Bütün bu sıkıntıları, belediyenin düze çıkma çalışmalarını, halkın şikâyetlerini ayrıntılı olarak bir bildiri çerçevesinde incelemek mümkün değil. Bu nedenle, belli başlı olayları özet bir şekilde aktarmakla yetineceğiz.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Karşıyaka Belediyesi’nin sorunlarının temelinde, İzmir ve diğer tüm belediyelerde olduğu gibi gelirlerinin yetersizliği yatmaktaydı. Buna karşılık Büyük İzmir yangınından Karşıyaka’nın etkilenmemesi, büyük rağbet görmesine ve nüfusunun kısa sürede artmasına yol açmıştı. Ev fiyatları kısa sürede yükselmiş ve İzmir’de olduğu gibi mesken buhranı başlamıştı.
Alaybey tersanesinden Bostanlı İskelesi’ne kadar uzanan ve Sıralı, Yamanlar, Şemikler, Çigli, Sancaklı, Alucra Tahtacı, Boşnak ve Eski Dedebaşı köylerini de içine alan Karşıyaka Belediye sınırları dahilinde 1923’te düzenlenen bir istatistiğe göre 1444 hanede 6707 kişi yaşamaktaydı. 1924’de bir gazeteye mülakat veren Belediye reisi Fikri Bey, Belediye’nin hizmet verdiği bölgede yaklaşık 20.000 kişi yaşadığını belirtmiştir ki bu o günkü İzmir nüfusunun altıda biri demekti.

1924 yılı İzmir Belediyesi bütçesi 800.000 liraya yakın tahmin edilirken, Vilayet İdare Meclisi tarafından onaylanan aynı yıla ait, Karşıyaka Belediyesi bütçesi gelirleri ise yalnızca 61650 liraydı. Yani neredeyse gelirsizlikten yakınan ve bu nedenle hiçbir şey yapamadığını ileri süren İzmir Belediyesi gelirlerinin 1/13’ü.Tabii ki, parasızlık sadece Karşıyaka Belediyesi’nin sorunu değildi; İzmir Belediyesi ve diğer belediyelerde aynı dertten mustaripti.
Nitekim hükümet, yeni belediye kanunu hazırlanıncaya kadar belediyelerin mali sorunlarına çare olabilecek önlemler arayışına girmiş ve 26 Şubat 1924’de Belediye Vergi ve Resimleri Kanunu’nu çıkartmıştı. Kanunun öngördüğü en önemli gelir kaynaklarından biri ise Oktruvaydı.
Belediye sınırları içine sokulacak eşyadan, değeri üzerinden belirlenen miktarda alınan oktruva ilk kez İttihat ve Terakki zamanında 1914’de getirilmiş ancak devam ettirilememişti. Şimdi yeniden belediyeler için bir gelir kaynağı olarak gündeme gelmişti. Ancak Karşıyaka Belediyesi’nin oktruva vergisi uygulamaya başlaması, belediye üzerinde yeni bir tartışmanın başlatılmasına yol açtı. Çünkü her ne kadar Karşıyaka ayrı bir belediyenin yönetimindeyse de İzmir’in bir mahallesi gibiydi. Karşıyaka’da ikamet edenlerin çoğu İzmir’de çalışıyordu. Dolayısıyla İzmir’de oktruva vergisini ödeyerek satın aldıkları eşyayı, Karşıyaka’ya sokarken bir de Karşıyaka Belediyesi’ne oktruva vergisi ödemek zorunda kalacaklardı.
Çözüm olarak ise Karşıyaka Belediyesi’nin ya İzmir Belediyesi’yle anlaşması yada lağvedilerek İzmir Belediyesi’ne ilhak edilmesi öneriliyordu. Bu arada Karşıyaka’daki altyapı eksikliklerinin sıkıntısı gün geçtikçe büyüyordu. Halkapınar’dan sonra bölgenin en büyük bataklığına sahip Bostanlı başta malarya olmak üzere tam bir hastalık kaynağıydı. Doğru dürüst kanalizasyon tesisatı bulunmadığı gibi, uzun yıllardır bakımsız kalan yollar acil müdahale gerektiriyordu.
Mevcut aydınlatma şebekesi, nüfus artışı nedeniyle yetersiz kalmıştı. Tüm bunlar ve halkın eğlence mekânları, park talepleri bir yana Karşıyaka’nın en yakıcı sorunu susuzluk derdiydi. Su ihtiyacı tamamen taşıma ve kuyu suyuyla karşılanmaya çalışılıyordu. Bunların dışında Bostanlı, Turan ve Bayraklı taraflarına neredeyse belediye hiç uğramamıştı.
Tüm bu sorunların Karşıyaka Belediyesi’nin mevcut yapısı ve gelirleriyle çözülmesini beklemek hayalden başka bir şey değildi. Ayrıca Amerika ve Avrupa mali piyasalarında baş gösteren buhranın yakında Türkiye’yi de etkisi altına alacağı bir kehanet değildi. Sorunlar ya doğrudan merkezi hükümet eliyle çözülecekti ya da İzmir Belediyesi devreye girecekti.
Sonuçta, Karşıyaka Belediye’sinin lağvedilerek Karşıyaka’nın İzmir Belediyesi’nin sınırları içine alınması tercih edildi. Bunda, o sıralarda İzmir Belediyesi’nin İş Bankası’ndan iki milyon lira borç almasının ve bu paradan bir bölümünün Karşıyaka’daki sorunları halletmeye aktarılma düşüncesinin de etkili olduğu düşünülebilir. Nitekim haber basına aksettiği andan itibaren, Karşıyaka Belediyesi’nin lağvedilmesi değil, bankadan alınacak paradan Karşıyaka’ya ayrılacak 300000 lira ile neler yapılabileceği tartışma konusu oldu. Hatta Anadolu gazetesi, “Bu parayla ne yapılmalıdır?” başlığıyla bir anket bile başlattı.

İşin ilginci Karşıyaka Belediye reisi Fikri Bey bile bu ankete katılmış, 200 bin liranın Halkapınar’dan şirket aracılığıyla su getirtmeye, 50 bin liranın Alaybey kanalizasyon işinin tamamlanmasına, geriye kalan 50 bin liranın da Osmanzade, Alaybey, İskele ve Soğukkuyu caddelerinin taş döşeme işine harcanmasını savunmuştu.
Sonuçta Dahiliye Vekaleti’nden emir gelmesinden ve gerekli işlemler tamamlandıktan sonra Karşıyaka, 10 Ağustos 1930’dan itibaren İzmir Belediyesi sınırlarına dahil edildi.
12 Ağustos’ta Dâhiliye Vekâleti’nden bir başka gelen emirle Karşıyaka – İzmir arasındaki Bayraklı, Turan ve Naldöken köyleri de İzmir Belediyesi sınırlarına katılınca İzmir Belediyesi’nin bütünlüğü sağlanmış oldu.
İzmir Belediyesi’nin Karşıyaka’da nasıl örgütlendiği, Karşıyaka’nın sorunlarının nasıl çözüldüğü ve Karşıyaka’nın yeniden bağımsız bir belediyeye kavuştuğu başka bir araştırmanın konusu olacak kadar geniştir.
Şimdilik sadece Karşıyaka’nın İzmir Belediyesi idari yapısında farklı bir yere sahip olduğunu, Karşıyaka şube müdürünün diğer şube müdürlerine göre daha yetkili olduğunu, belediye seçimlerinde bile Karşıyaka adaylarının ayrı olarak listelendiğini belirtmekle yetinelim.
Kaynak : Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Erkan Serçe
İzmir ve Karşıyaka Anıları Turan Muşkara 6.Bölüm (son)