
Hamza Rüstem Fotoğraf Evi
Hamza Rüstem,Türkiye’de ve özellikle İzmir’de fotoğrafçılığın simge ismi. 1872’de Girit’te doğan Hamza Rüstem, fotoğrafçılık mesleğini Osmanlı fotoğraf tarihinin önemli figürlerinden Bahattin Bediz’den öğrenmiş. Bahattin Bediz’in çırağı olarak Girit’te başladığı fotoğrafçılık macerasına mübadelede sonrası İzmir’deki Kemeraltı Çarşısı’nda devam etmiş.
İstanbul’da ilk Müslüman fotoğrafçı olma hayaliyle Girit’i terk eden Bahattin Bediz, fotoğrafhanesini o dönem kalfası olan Hamza Rüstem‘e devrediyor. Hamza Rüstem, 1925 yılına kadar Girit’te, fotoğrafçı ‘Bahattin sahibi Hamza Rüstem’ olarak ticari faaliyetine devam ediyor. 1925 yılında mübadele yoluyla Girit’i terk etmek zorunda kalıyor. Mübadele tarihinde bilinen en enteresan olaylardan bir tanesi de fotoğrafhanede çalışanların hep beraber göç etmesi ve İzmir’i seçmeleri. Hamza Rüstem eşyalarını toplayarak çalışanlarının büyük bir kısmıyla birlikte İzmir’e geliyor. İzmir’de fotoğraf mesleğinin ihtiyaç olduğunu analiz ediyor. O zaman internet falan yok ama iyi bir aydın, basını takip ediyor.

Hamza Rüstem iyi bir tüccar, Bahattin bey ise iyi bir sanatçı. İzmir’e gelince yeniden bir iş kuruyor. Ancak mütareke ve barıştan sonra onun işleri iyi giderken İstanbul’da Bahattin beyin işleri rast gitmiyor, kapatmak zorunda kalıyor. Hamza Rüstem, ustasının İstanbul’da zor günler geçirdiğini görüyor ve Bahattin beye bir mektup yazıyor. Mektupta “Değerli, kıymetli büyüğüm, İzmir’de ticaret hayatı fotoğrafçılar için çok uygun. Sizi İzmir’e bekliyorum. Buraya gelin” diye yazarak ustasını İzmir’e çağırıyor. Rakibini çağırıyor bir yerde. Ve artık Bahattin Fotoğrafhanesi’ni kaldırıyor, Hamza Rüstem oluyor; Sene 1927.
95 – 96 yaşlarına kadar fotoğraf çekmeye devam eden Hamza Rüstem, 1950 yılına kadar çalışıyor. Daha sonra çocukları fotoğrafhaneyi devralıyor. Hamza Rüstem, 1971 yılında, 99 yaşında vefat etti. Yaşamının son yıllarında bile en azından günde 2-3 saatte olsa mutlaka işine geliyordu. O zaman insan ilişkileri daha sıcaktı.
Konak Meydanı’ndayken eğer vapur hareket edecek gibiyse vapur gitmesin diye personeline “Oğlum koş, Hamza Rüstem geliyor’’ diye söyle dermiş. Vapur da gerçekten beklermiş. Mesela 17 vapuru ise 17. 05’te kalkar, Hamza Rüstemi de alırmış. Yani insanların hem ona saygısı varmış hem de etrafıyla sürekli paylaşan, yardımcı olan, kısacası kendini sevdirmeyi başarmış birisi Hamza Rüstem.

Hamza Rüstem’in ölümünden uzun bir süre sonra çocukları da sağlık sorunları nedeniyle işten elini çekince torun Mert Rüstem birdenbire fotoğrafın içinde bulmuş kendisini.
1991 yılında üniversiteyi bitirdim. Bir hafta tatil yaptım. Ama asıl olarak 5 yaşından beri babamın yanındaydım. Aklımda hiç fotoğrafçı olmak yoktu. Akademisyen olmak istiyordum ama olmadı. Amcam 1994 yılında dükkanı devretti. Babam geçirdiği felçten sonra bir daha konuşamadı. Büyükler oyundan çıkınca yaşınız küçük de olsa ailenin büyüğü oluyorsunuz. Bu nedenle biz de fotoğraftan ekmeğimizi çıkartmaya başladık. 80’li yıllarda bir saatte baskı filan çok önemliydi Fotoğraf basıyorduk. Fotoğrafın yanında tepegöz, projeksiyon gibi şeyler de satmaya başladım. Fotoğraf camiası 2000’li yıllarda çok büyük bir deprem yaşadı. Dijital çıktığında meslektaşlarım ve ben çok inanmadık. Yani nereye kadar gidecek diye düşünmüştük. Etrafımızda fotoğraf malzemeleri satan bir dükkan kalmadı. Bizimle birlikte İzmir’de 3-5 kişi var, cep telefonu işi bitirdi. Zaten fotoğrafçıya en çok para kazandıran amatörün fotoğraf çekip bastırmasıydı. O da bitince siz sağ ben selamet. Kimse fotoğraf bastırmayınca fotoğrafçı çok büyük bir gelir kaybına uğradı. Bu büyük bir depremdir.

Mert Rüstem, koleksiyoner yolculuğunun başlangıç hikayesi ise oldukça ilginç. Bir gün dükkanıma gelen bir müşterinin sorusu karşısında yaşadığım utanma duygusu diyerek anlatmaya başlıyor. Biz de her çocuk gibi pul biriktirdik zamanında ama böyle bir tutkum olmamıştı. Zaten ticarete atıldığınızda hayatınızı yeniden organize edebilmek için koş oraya, koş buraya şeklinde yaşıyorsunuz. 1997 yılını hiç unutmuyorum. Sonbahar sonunda yine aynı dükkandayım. Bir bey geldi. Rüstemlerden kim var burada diye sordu. Buyrun benim dedim. ‘en Hamza Rüstem’in torunu musun? çıkar bakalım şu eski makineleri, ne var ne yok bir görelim dedi. Şaşkınlık içinde ne diyeceğimi bilemedim. Hiç bu yönden düşünmemiştim. Ya oğlum, koskoca Hamza Rüstem’in İzmir fotoğrafı da mı yok senin elinde, yakışır mı koskoca Rüstem’e dedi. Utandım. O güne kadar hiç aklıma gelmemiş. Bir aile fotoğrafı bile yok. Hatta kendi evlilik fotoğrafımın dışında hiçbir şey yok. O gün daha önce göremediğim bir gerçeği gördüm. Bir bilinçlenme oldu. Hemen depoya inip 5-10 tane makine buldum.

Mert Rüstem, tesadüfen başlayan koleksiyon merakının ilerleyen dönemlerde bir tutkuya dönüştüğünü ifade ediyor;
İlk iş olarak ailede kim varsa onlarda bulunan eşyaları derleyip toparladım. Sonra internetten almaya başladım. Bir de müzayedelere girdikçe sizi öğreniyorlar. Toplayıcılar da bu işi öğrendiler. Direkt çöpten toplayanlar var. Sizin adınız duyuldukça daha çok geliyorlar. Bu yüzden fotoğraf konusunda kendime bir sınır çizdim. İzmir fotoğrafı ve Hamza Rüstem, Çünkü sürekli alıyorsun. Bazen olmadık zamanlarda kapınıza biri geliyor. Aldıkça alıyor, gördükçe istiyorsunuz. Bir süre sonra tutkuya dönüşüyor bu yaptığınız. Siz aldıkça, merak ettikçe bir tutku haline geliyor. Bir süredir alırken seçici davranıyorum. Mesela fotoğrafta mühre bakıyorum. Mühürsüz fotoğrafı çok almamışımdır bu güne kadar. Stüdyo fotoğraflarında fotoğrafçı mührünü, soğuk damgasını basar. Bunu ben ürettim demek için. Çünkü fotoğraf resmin öykünmesidir. Yani yağlı boyadaki sanatçının imzası fotoğrafta mühürdür. Benim için de mühim olan mühürlü fotoğraf.

Koleksiyonerleri iki gruba ayıran Mert Rüstem, Bir kısmı alıp saklar. Aldıkları parçanın sadece kendilerine ait olması onları mutlu eder. Diğer grup ise paylaşmayı, göstermeyi sever. Ben ikinci grup koleksiyonerlerdenim diyor.
1999’dan beri sergiler açıyorum. Pek çok konferansa katıldım, sunumlar yaptım. Paylaştıkça keyif alıyorsunuz. Sonra bana gelip dediler ki, bir müze yapalım seninle… Uzun çabalardan sonra Hamza Rüstem Fotoğraf Evi 2012’de açıldı. Şimdi Kültür Bakanlığı’na bağlı özel bir müze oldu. Yaklaşık 100 yıllık geçmişe sahip arşivde orijinal fotoğraf makineleri, fotoğraflar, çeşitli fotoğraf malzemeleri ve ekipmanlar da sergileniyor. Bu işe başladığımda beni bu noktaya getireceğini hiç düşünmemiştim. Bir koleksiyoner için müze kurmak bu işin nirvanası.

Hamza Rüstem Fotoğraf Evi
Hamza Rüstem Fotoğraf Evi ziyaretçilerini adeta zamanda yolculuğa çıkartıyor. İlk fotoğraf makinasından, birbirinden farklı objektiflere çok sayıda fotoğrafçılık malzemesi arzı endam ediyor koridorlarda. Hiç tanımadığınız insanlar duvarlardaki siyah beyaz karelerden size gülümsüyor. Cumhuriyet döneminde mübadeleyle Girit’ten İzmir’e gelen Hamza Rüstem’in Kemeraltı girişindeki fotoğrafhanesinde yıllarca kentin her köşesinden çektiği fotoğraflar ile fotoğrafçılıkta kullandığı materyallerin sergilendiği, fotoğraf kültürünü yaşatmak ve eski dönem teknolojilerini geleceğe yansıtmayı amaçlayan Karşıyaka Belediyesine bağlı Hamza Rüstem Fotoğraf Evi ziyaretçilerini bekliyor.
Hamza Rüstem Fotoğraf Evi Adres ve İletişim Bilgileri
Adres : Carrefour Karşısı Mavişehir Karşıyaka İzmir
Çalışma saatleri;
Pazartesi : 08:00–17:00
Salı : 08:00–17:00
Çarşamba : 08:00–17:00
Perşembe : 08:00–17:00
Cuma : 08:00–17:00
Cumartesi : 08:00–17:00
Pazar : Kapalı
Telefon : 0 232 324 53 57
Hamza Rüstem Fotoğraf Evi | Video

Hamza Rüstem Fotoğrafhanesi ( Kısa Belgesel Film ) | Video

1 Yorum
Hamza Rüstem de fotoğrafı olmayan İzmir li aile yok gibidir. Eskiden Kemeraltında belirli noktalar referans verilerek tarifler ederdik. Bunlardan bir tanesi de Hamza Rüstem dir. Şimdi ne Kemeraltının tadı kaldı nede başka şeylerin.